9 Şubat 2009 Pazartesi

Memleket Ve Dünya Politakaları Ve Stratejileri Üzerine Genel Değerlendirmeler 1

ULUSLARARASI ÖNGÖRÜLER
İçinde bulunduğumuz şu günleri, yeni doğacak bir çocuğun doğum günleri olarak değerlendirebiliriz. Politikada gebelik zor iştir, emek ister. Nitekim doğan çocuğun ebeveynleri, 10 yıllardır yeni doğacak çocukları için bir ilişki içinde idi. Doğan çocuğun ismini gelin yeni dünya düzeni yahut yeni denge politikaları olarak belirleyelim. Yeni oluşan dünya düzeninin sancılarını ise ana kalemleriyle, ekonomik kriz, silahlı çatışmalar, fikir ve inanç ayrılık-çatışmaları olarak sıralamak lazım. Bunlar, dünya toplumlarını etikilemek ve toplumun kandırılıp senaryodan habersiz şekilde, oyunun oynanmasını sağlayan, politikalardır. Araç-Amaç ilişkisi itibariyle ise bu uygulama terördür. Merkez kuvvetler tarafından yaratılan korku ve nefret ise düşman ve müttefiklerin istenildiği gibi belirlenmesine araç olur. Müttefik , düşman ilişkisi devletler arası yaratıldığı gibi, devlet ve toplum arasında, ve toplum içinde farklı taraflar ile beslenir. Bunda ki amaç, temelde devlet-toplum ilişkisini zedeleyip idarenin zayıflatılması. Ve idarenin merkez kuvvetler tarafından idaresini kolaylaştırmaktır. Bunlar uluslararası ilişkileri belirleyen düşünce ve uygulamaların bizzat temelidir. Oluşturulacak yapı bu faktörlerin eseridir. Bunlar uluslararası mücadelenin gereğidir. Ve bunların hiç biri gerçeklikle eşleştirip, başına malesef ki getirilcek şeyler değildir. Bu tarz yakınmalar ancak, oyunu oynama becerisinden yoksun olan ahmakların yakınmalarıdır. Eğer sen politika arenasında, oyuna oyunla karşılık veremeyip, merkez kuvvetlere karşı koyamıyorsan. politika arenasında bulunman abesle-iştigaldir. Velhasıl, günümüzde yeni düşmanlar ve müttefikler belirlenip yeni kutuplar oluşturuluyor. Fakat bu kutupsal düşmanların düşmanlıkları özünde birbirlerine karşı değildir. Düşman gözüken kutuplar aslında bir bütün parçası olup, emperyalizmin uygulanmasını amaçlarlar, ve emperyalist politikaların mağdurları daima, oyuna alet olmuş taraflar ve devletçiklerdir. Tek kutuplu bir dünya hiç bir zaman olağan değildir. Çünkü korkak devletler ve toplumlar için daima öcü kutuptan koruyan bir abi kutup ortamına ihtiyaç vardır. A devletinden kaçınan B ülkesi C ülkesinin kucağına hiç düşünmeden, korku ve panik içinde atlayacaktır. Tüm bu hususların farkındalığıyla. Günümüz hakkında analiz yapmak gerekir.
Şuan da dünyada ki en etkin ve güçlü devlet hiç kuşkusuz. Amerika dır. Bu statü 1. dünya savaşı ile yükselişe geçmiş , 2. dünya savaşı ile ilan edilmiş. Sovyetler birliğinin medya bazında dağılmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Bundan sonrası ancak ve ancak, gücünü koruyup , statüsünü idame etme uğraşıdır. Amerika birleşik devletleri bu uğraşı içinde, uyguladığı politikalara bakalım. Amerika, yenilgiye uğrattığı her devlete, yenilgiden sora büyük sermaye girişinde bulunmuştur. Örnek vermek gerekirse 2. dünya savaşından sora mağlup ettiği Almanya ve Japonya'yı yeniden yaratmıştır. Ve günümüzün Japon ve Alman mucizelerinin baş mimarı, onları yıkıp yenilgiye uğratan Amerikadır. Sizce bu bir ahmaklık değilmidir? . Ve düşünün ki nerdeyse bir yüz yıl mücadele ettiği sovyetler birliğinin dağılmasının hemen sonrasında, Amerikan sermayesi Rusya'yı sözde kalkındırmak için girmiştir. Halbuki bizim anlayışımıza göre Rusya'nın toprak ve insan bakımından Amerika'nın boyundurluğuna girmesi gerekirdi. Fakat bu tamamen irrasyoneldir. Asıl olan gerçeklik, O ülkenin stratejik ekonomik faktörlerini ele geçirip yağmalayabilmektir. Bu süreç Türkiye'de Özal zamanıyla libarelleşme ile başlamıştır. Rusya da ise Yeltsin'le başlayıp Putin'le son bulmuştur. Putin, stratejik ekonomik faliyetleri tekrardan Rusya'nın kontrolüne sokmuştur. Bu hernekadar bizim ülkemizde idarenin Uzan'a yaptığı müdahaleye benzetilerek kamufle edilsede, özünde Rusya'nın yeninden kuvvetlenmesi yatıyordu. Ve bazı kişiler, Avrupanın ve özellikle Çin'in Amerika'yı yakalayıp onu geçiceğine inanmaktadır. Fakat baktığımız zaman Çin'i en çok besleyen Amerikan sermayesi ve teknolojisidir. O zaman Amerika düpe düz ahmaktır dememiz lazım . Ama değiller. Gelecekte dünya daki uluslar arası aktörleri, Amerika , Rusya ve Çin olarak görmekteyim. Avrupa yı ise bu mücadele için yetersiz buluyorum. Bu 3 ülke dünya üzerinde kendilerine çatışma alanı yaratmak isteğindedir. Ama aslında bunlar birbiriyle çatışmaya giricek değilidir. En önemli çatışma alanları ise ortadoğu olacaktır. Rusya kafkaslardan ve ortaasya üzerinde etkinlik kurup basra körfenize inicek , Amerika ise Kızıldeniz etrafına konuşlancaktır. Bu ülkeler kendilerine bu bölgede ve diğer kıtlarda müttefikler bulucaktır. Bunlarla Avrupa birliği, Nato ve İslam birliği gibi yapılanmalara gidicektir. Örnek olarak vermek gerekirse Rusya, ortaasyada ve kafkasyada ki ülkelerle şu sıralar Nato benzeri bir yapılanma içine girmektedir. Ayrıca Rusya elinde bulundurduğu 960 milyar dolar sayesinde, marshall programı benzeri, uygulamaya gitmektedir. Bundaki asıl maksat ise yardım edeceği ülkeleri siyasal ve ekonomik olarak boyundurluğu altına almaktır. Şimdi bu 2 gelişme üzerinde bir önerme de bulunursak. Rusya ilk maddi yardımını Ermenistan'a 150 milyon dolar olarak gerçekleştirdi. Ve kuracağı askeri birlikte yine Ermenistan'a müttefiki olarak yer verdi. Fakat emin olmalıyız ki Rusya bu parayı kat ve kat Ermenistan' dan temin edicektir. Örneğin kurulacak birlik için Ermenistan'ın silahlanması gerekecek. Ve silahları düşman birlikten alıcak değil. Tabi ki Rusya dan temin edicek. Ayrıca Rusya bu ülkenin askerlerini,entellektüellerini ve sisyasetcilerini kendi istekleri doğrutusunda yetiştirip yönetme kabileyetini de devam ettirmiş olucak. Bu aynı şekilde yıllarca Nato da yer almış Amerika'nın sadık müttefik i olan Türkiye ' de açık şekilde görülmüştür. Hatta iki Nato ülkesi olan Türkiye ve Yunanistan yıllarca birbirlerine karşı silahlanmıştır. Bu bakımdan, silahlanma ve savaş herzaman emperyalizmin provokasyonudur. Öte yandan, Obama' nın gelişiyle hayallere kapılan kişiler İsrail-Filistin savaşı ve dünyanın bunun karşısında kutuplara ayrılmasının üstüne, Obama Amerika'sının tutumuyla bir kez daha hayal kırıklığına uğradı. Aksini beklemek zaten ahmaklıktı. Obama'yı seçen kamoyu beklentilerine rağmen, Obama pentegonun öngörüleri doğrultusunda hareket etme mecburiyetinde idi. Bu yüzden ortadoğuda Obamacıları yok edicek bir gelişme beklenmekteydi. Bugün Batı dünyasını karşısına alıcak asıl, güç İslam ülkelerini tarafına çekicek Rusya kutubudur. Amerika bunu dengelemek için müttefiki olan Türkiye' ye ılımlı islamı adında bir görüşü uygun gördü. Türkiye bunun için çok uygundu, çoğunluk olarak müslüman bir topluma sahip olan Türkiye, aynı zamanda batıya entegre olmuştu. Türkiye'nin batıya entegresi ise 12 Eylül 1980 darbesi ile gerçekleşmiştir. Bu darbeyi yapanlar Türkiye'deki tüm milli yapılanmaları yıkmıştır. Yerine kurulan yapıların mimarı ise tamamen Amerika ve batı dünyasıdır. Darbe sayesinde ,Türkiye tam bir otokontrole girip, neyi nezaman niçin yaşadığını bilmeden batıya teslim olmaya başlamıştır. Bunlar sırasıyla Libarelleşme, Küreselleşme vs. .. bunların hiç biri Türkiye'de milli bilinçle gerçekleştirilmemiştir. Türkiye'yi güdümüne alan Amerika . Türkiye'ye verdiği yeni görev olan ılımlı islam neydi peki. Ilımlı islamın Türkiye'ye niçin geldiğini anlamak için önce Erbakanın niçin gittiğini ve 28 şubat post-modern darbesinin niçin yapıldığını irdelememiz lazım. Erbakan ve ekibi islam kılıfına uygun insanlardı, fakat bu insanlar Amerikan karşıtıydı. Bu insnalar Amerika'yı mağlup edebilmek için gelmişlerdi. Bu yüzden Amerika Refahyol hükümetine 28 şubat süreciyle müdahale edip yerine ılımlı islamı getirmiştir. Buna kanıt olarak, dönemin Amerika Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nicholas Burns, Erbakan’ın başa gelmesinden kısa bir süre sonra gazetecilere yaptığı açıklamad laikliğin Türkiye ve ABD’nin iyi ilişkilerinde bir koşul olmadığını söyledi. Bu doğrultuda İslamcı ideoloji Türkiye' de benlik kazandı . Peki ılımlı islam ne idi. Ilımlı islam diyince rakısını da içer , ibadetinide yapar anlamı çıkarmamalıyız. Ilımlı islam demek islam ülkesi olup , kapitalizmle , Amerikan emperyalizmi ile uzlaşı için de olmaktır. Peki biz bu dış müdahalelerden nasıl korunmalıyız. Belirttiğimiz gibi silahlı mücadele sadece ve sadece emperyalistlerin işine gelicektir.Bunları düzeltmek için darbede yol değildir, sonuçta darbeyi kim niçin yapmış bilemezsin. Türkiye' de ki asıl sıkıntı zayıf devlet - zayıf toplumdan kaynaklanmaktadır. Acıkcası devletin toplumun kontrölüne, toplumun ise devletin kontrolüne ihtiyacı vardır. Bunun için toplumun sivil dernekler vaıstasıyla devletiyle sıkı bir işbirliği içine girmesi. Devletinin de kurumlarını onarıp işler hale getirip toplumun ve devletin ihtiyacı olan yasal formasyonu hazırlayıp ugulaması lazımdır. Bu şekilde devlette toplumda tüm makamlarıyla bilinçli bir şekilde karar verip politika yapabilecektir. Ve oynanan oyunun üstesinden gelip, oyun oynamayada başlayabilecektir. Tüm bu önermelere ilave olarak, dünya da değişen tüm bu dengeler bizi ilgilendiren başka bir konuda yenilikler getiricektir bence. Kürt sorununun artık kapanmasını bekliyorum. Çünkü, özellikle Irak'ta şii taraftan kürtlere yönelik düşmanlıklar bekliyorum. Bu durumda barzani yine Türkiye'ye sığınmakmak zorunda kalıcaktır. Bu önermeyi desteklemek için 3 şey öneriyorum, bir barzaninin bu ara sesinin çıkmaması , Türkiye den gazete satın alıp bu duruma karşı hazırlık yapması ve 3. olarak bekleyin görün diyorum. Kürt sorunu sanırım kapanmak üzere ,artık bize kalan doğudaki ve güneydoğuda ki kardeşlerimize destek olup, büyük Türkiye için kol kola adım adım ilerlemektir.

1 yorum:

  1. Çok önemli ve yerinde tespitler, ancak bunların gerçekleşebilmesi sağlam ve kararlı bir iktidara bağlıdır Türk Halkı gereken desteği gerektiğinde vermiştir ve yine verecektir.

    YanıtlaSil